29 Nisan 2008 Salı

Türk İslam Sanatı - Hat




Hat sanatı, Arap harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatıdır. Bu sanat Arap harflerinin 6. yüzyıl ve 10. yüzyıl arasında geçirdiği bir gelişme döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Hat, Arapça çizgi demektir.

Türkler, Müslüman olduktan ve Arap alfabesini benimsedikten sonra uzun bir süre hat sanatına herhangi bir katkıda bulunmamışlardır, bu dönemde Hat sanatının Mükemmel örneklerine Rastlamak mümkün değildir.Bu dönemdeki biçim ve üslup var olan gelişmiş Türk Hat Sanat'ına benzememektedir. Türkler hat sanatıyla Anadolu'ya geldikten sonra ilgilenmeye başladığı tahmin edilmektedir. Bu alanda en parlak dönemlerini de Osmanlılar zamanında yaşadılar. Yakut-ı Mustasımi'nin Anadolu'daki etkisi 13. yüzyıl ortalarından başlayıp 15. yüzyıl ortalarına kadar sürdü. Bu yüzyılda yetişen Şeyh Hamdullah (1429-1520) Yakut-ı Mustasımi'nin koyduğu kurallarda bazı değişiklikler yaparak Arap yazısına daha sıcak, daha yumuşak bir görünüm kazandırdı. Türk hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh Hamdullah'ın üslup ve anlayışı 17. yüzyıla kadar sürdü. Hafız Osman (1642-98) Arap yazısına estetik bakımdan en olgun biçimini kazandırdı. Bu tarihten sonra yetişen hattatların hepsi Hafız Osman'ı izlemişlerdir.

Türkler altı tür yazı (aklâm-ı sitte) dışında, İranlılar'ın bulduğu tâlik yazıda da yeni bir üslup yarattılar. Önceleri İran etkisinde olan tâlik yazı 18. yüzyılda Mehmed Esad Yesari (ölümü 1798) ile oğlu Yesarizade Mustafa İzzet'in (ölümü 1849) elinde yepyeni bir görünüm kazandı. Türk hat sanatı 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında da parlaklığını sürdürdü, ama 1928'de Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilince yaygın bir sanat olmaktan çıkıp yalnızca belirli eğitim kurumlarında öğretilen geleneksel bir sanat durumuna geldi.


HAT SANATI

İslam güzel sanatlarından biridir.Arap alfabesindeki harflerin değişik biçimlerde düzenlenip süslü yazılmasına dayanır.İslam dininde resim yapmak dini düşüncelere dayanarak yasaklandığı için , Hat sanatı resim sanatının yerini almıştır.Bu sanatla uğraşanlara "Hattat" denir.Camilerin iç duvarlarının , kitap kapaklarının , mezar taşlarının yazılıp süslenmesinde bu sanattan yararlanılmıştır.Ülkemizde 1928 yılında Latin harflerinin kabul edilmesi ile birlikte bu sanat eski önemini yitirmiştir.

Çin'de aydınlarca benimsenmiş bir düşünce eylemi olarak özel bir yeri vardır.Yazıdan doğan hat sanatı.Hanlar döneminin sonlarından başlayarak haberleşme işlevini bir yana iterek Hattatın kendi duyarlığını anlatmaya yarayan biçimsel ve plastik bir yaratıcılığın dayanağı durumuna geldi.Hat sanatı eski dikilitaşlardan bugünün duvar ilanlarına kadar Çin yaşamının bütün alanlarına girdi.lV.yy.dan beri üç ana üslupta ele alındı.Düzgün (Kaişu),yarı işlek (Şingsu) , İşlek (tsaosu) ,yazı sanatının tarihi ve gelişimi bu sanatı devamlı uygulamış olan Çin İmparatorluğu aydınlar yönetimine sıkı sıkıya bağlıdır.Saygınlığı ve en büyük uygulayıcıları da bu gelişmelerden doğmuştur.Vang Şici (321-379) oğlu Vang Şianci (344-388) Huaiasu (725-785) Su Dongpo (1036-1101) ve Mi Fu (1051-1107) ,vın Cingming (1470-1559) ve Dong Çiçang (1555-1636) vb.Japonya,Kore ve Vietnam da olduğu gibi V-Vl.yy.lara doğru Çin Hat sanatı benimsendi.Ancak zamanla duygusal izler taşıyan dekoratif bir boyuta sahip özgün bir üslup geliştirildi.

Arap sanatında Hüsn-i hat olarak adlandırılan güzel yazı,daha sonra Arapça'da çizgi,yazı anlamına gelen hat sözcüğü ile karşılandı.Müslümanların kullandığı Hat ın temeli ,Araplar gibi Sami ırkından olan ve bugünkü Ürdün'ün batısıyla,Lüt Gölü'nün güneyinde yaşayan Nabatiler'in yazısına dayanır.Bu kavim ortadan kalktıktan sonra Araplar onların yazısını benimsediler.Hz.Muhammet'in doğumundan iki yıl önce 568 de yazılmış bir kiliseye ait olan Harran yazıtlarındaki Hattın ilkel Arap yazısıyla benzerlikler gösterdiği görülmüştür.İslamiyet'ten önceki yakın tarihlere ilişkin öteki yazıtlarda ve papirüslere yazılmış metinlerde harflerin bir bölümünün köşeli ,bir bölümünün de yuvarlak oluşu,başlangıçta Arap hattının da bu iki özelliği taşıdığını gösterir.Arap bilgini Kalkaşandi (XlV.yy.) Nebati hattının Irak'ta ki Enbar ve Hire kentlerine,ticaretle de Vl.yy sonlarında Orta Arabistan'a Mekke'ye geldiğini bildirir.Arap bilginler arap hattına ,yazıldığı ve kullanıldığı yerlere göre çeşitli adlar verdiler.kimi bilginler bu yazının temelini (yanlış olarak) G.Arabistan'da yaşayan Himyeri Krallığı'nın müsned adlı yazısına dayandırıldıklarından ,ona önceleri "kopma,ayrılma" anlamına gelen cezm adını verdiler.Oysa Himyeri hattında her harf , latin yazısında olduğu gibi bağımsızdır.Kimi bilginlerde Arap hattını,Mekke'de kullanıldığı gibi Hatt-ı Mekki,Medine'de kullanıldığı için de Hatt-ı Medeni olarak adlandırılırlar.Bu tarihlerde yazı Mâil (dikey harfleri uzun ve sağa doğru eğik) ve meşk (yatay harflari fazlaca uzun) olarak iki usluba ayrıldı.Dört halife döneminde (632-661) birçok bölgenin ele geçirilmesiyle Arap hattı yaygınlaştı,yeni adlarla gelişimini sürdürdü.Basra'da hatt-ı basrî ,halife hz.Ali'nin küfe kentini merkez yapmasından sonra da hatt-ı Kûfî adını aldı.Emeviler döneminde (661-750) İslam devletinin sınırları Türkistan'dan Endülüs'e kadar uzanırken Arap yazısı çeşitli İslam ülkeleri tarafından kullanılan ortak bir yazı haline geldi ve İslam Hattı olarak anılmaya başlandı.Emeviler'in son dönemlerinde hatt-ı küfi değişikliğe uğradı ve harflerin köşeli biçimleri yuvarlaklık kazanmaya başladı.Abbasiler döneminin başlarında kûfiden aklâm-ı sitte (altı kalem) denilen ve muhakkak ,reyhani sülüs nesih tevki ve rıka'dan oluşan altı tür yazı meydana geldi.aklam-ı sittenin doğuşuyla,kûfi yazı dönemini yitirdiyse de ,süs öğesi olarak günümüze değin kullanıldı.(Anadolu'da Süleyman l dönemine değin,daha sonra da XlX .yy.da ) Abdülhanit döneminin ünlü gazetecisi ve yazarı Mehmet Tevfik Ebüzziya (1848-1923) küfi yazıyla güzel yapıtlar bıraktı.(Kitap başlıkları,Yıldız Camisi'nin kuşak yazısı) İstanbul'da Kızıltoprak'ta ki Zühtü Paşa Camisi'nin kuşak yazısı da kûfi hatla yazılmıştır.Günümüzde Prof.Emin Barın (Öl.1987) Küfi yazıyla güzel kompozisyonlar meydana getiriyordu.İranlılar'ın dinsel yapılarında da bu yazının başarılı örnekleri bulunmaktadır.Günden güne değişen aklam-ı sitte ,ünlü Arap veziri ve hattat- İbni Mukle'nin (886-940) yazılarında belirli kurallara kavuştu.Sanatçı noktayı,elif harfini ve yuvarlakları ölçülere bağladı ve bu ana ölçüler içinde yazdı.günümüzde İslam ülkelerinde kullanılmakta olan aklam-ı sitte'nin özellikleri şunlardır:muhakkak yazı sülüse göre köşeli olduğu gibi ,yuvarlak harflerinin derinliği az ,uzunlukları fazladır.Reyhani yazı,muhakkakanın küçük yazıları biçimidir,kuralları aynıdır.Sülüs yazı muhakkaka oranla boy ve genişlik olarak biraz daha küçüktür,yuvarlak harflerinin derinliği biraz fazla boyları ise kısacadır.Tevki yazı sülüsün küçüğüdür.Başka harfle bağlanması olanağı bulunmayan kimi harfler bileşme ve bağlanma eğilimi göstermesi ,bu hattın özelliklerindendir.Rika yazı Tevki'nin küçük yazılan biçimidir ve kuralları değişmez. Muhakkak ve Reyhani yazılar XVl.yy'a değin özelikle büyük boy kuran'ların yazılmasında kullanılmıştır.Sülüs ve nesih hatların kullanım alanı geniştir.Tevki yazıyla daha çok vakfiyeler,rıka ile de dua kitapları ,vakfınameler ve icazetnameler yazılmıştır.Bu yazılar küçük küçük aryrılıklar gösterdiklerinden, bunlardan birini bilen hattat ötekileri de kolaylıkla yazabilmektedir.Doğruluğu tartışmalı olmakla birlikte kimi kaynaklar Emeviler döneminde siyakat hattının varlığından söz ederler.Anadolu Selçukluları'nca bilinen bu yazının sanatsal bir özelliği yoktur.Yaklaşık 1878 e değin maliye tapu ve evkaf kayıtlarında kullanılmıştır.Kûfi kökenli olan bu yazının okunması bilgi ve deneyime bağlıdır.Bu yüzden hesaplarda gizliliği korumak amacıyla bulunduğu sanılır.Kaynaklara göre Xl.yy.da İran'da ortaya çıkan talik yazının tevki,rıka,nesih ve hatta İranlıların eski alfabelerinin (avesta pehlevi) karışımından meydana geldiğine inanılır.bu yazı Xlll.yy ın başından sonra önemini yitirdi ve yerini nestalik yazıya bıraktı "asılı asılmış" anlamına gelen talik yazıda hemen hemen tüm harfler birbiriyle birleşir ve birbirine ve asılı durumda gibidir.İran ve Afganistan'da kullanılan bu yazı , günümüzde de yalnızca bu iki ülkede sanat yapmak için uygulanmaktadır.İranlı sanatçıların buluşu olan nestalik yazının ilk örneklerine Xlll .y da rastlanır.Bu yazı gerçek formuna Xv.yy.da ulaşmış kırlangıç kanatlarını andıran görünüşüyle daha çok şiir kitaplarının yazımında kullanılmıştır.Kurallara uymaksızın yazılan nestalikle şikeste nestalik denir.

İranlılar'ın tarassul ve talik yazılarından esinlenerek Türk hattatlarca bulunmuş olan divani yazı divanı hümayun 'dan çıkacak resmi yazışmalarda ve kararların yazımında uygulandı.Bu yazıda harfler sola aşağıya doğru eğiktir.Satır sonlarıda hafifçe yukarıya doğru yükselir.Bütün harfler birbirleri ile birleştiği için okunması ve yazılması güçtür.Divaninin irisi anlamındaki celi divani,daha kalın,geniş uçlu kalemle yazılır.Harfleri farklı ve süslüdür.Divani gibi Divanı hümayun'dan çıkan ferman ,menşur ve temliknamelerde kullanılan bu yazıyla Mehmet ll den (Fatih) sonra rastlanır.OSmanlı Hattalarınca Divani'den esinlenerek geliştirilmiş olan rıka'nın ilk örnekleri Ahmet lll dönemindedir.Divan-ı Humayunda ve Babıalide kullanılan rıka yazıda dikey harflerin boyları kısa eğimleri azdır.Yazılması ve okunması kolay olduğundan yazımı yaygındır.Hattın olabildiği ölçüde küçük yazılmasına hurda (küçük) ,gubari (toza bezeyen,toz gibi) ya da hafi (gizli) denir.Normal ve büyük yazılarda görülen sanatsal nitelik hurda yazılarda yoktur.Bir pirinç tanesine yazılmış Fatiha süresi süresi hurda hatta örnek gösterilebilir.Büyük,daha doğrusu ,geniş ölçüdeki yazılara celi hat denir.Genellikle üç mayi aşan hat celi sayılır.Türk hattatlarının sülüs celisiyle yazılmış büyük levhaları özellikle dikkati çeker.Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin (1801-1876) günümüzde Ayasofya Müzesi'nde bulunan sekiz levhası dünyanın en büyük celi yazıları sayılır.Bunlarda harflerin genişliği 35 cm.,levhaların çapı da 7,5 m.dir.

Hatt-ı müselsel (zincir gibi yazı) harfleri birbirine bağlanarak yazılan ve sülüs hatta uygulanan bir yazı biçimidir.Alay Emini Arif Bey sülus ve rika hatlarda harflerin ağaç dalları biçiminde düzenlenmesini denemiş (hatt-ı şeceri) ancak bu uslüp tutunmamıştır. Dinsel eğitimlerde alınan icazetnamelerle,hattat icazetnamelerinde kullanılan rıka yazıya hatt-ı icaze ya da hatt-ı icazet denir.İkili yada iki bölümden oluşan yazılar ise hatt-ı müsenna diye adlandırılır.Bu tür yazılarda sağdaki bölüm soldakinin tersidir.Güzel bir görünümü olan bu yazılara aynalı yazılar da denir.Her tür yazıya uygulanabilen hatt-ı muamma ,sözün okunması zor bir biçimde düzenlenmesi istifinden oluşur.Hatt-ı sübuli de bu türdendir.Hattat Arif hikmet tarafından uygulanan bu yazıda harfler sümbüle benzetilir.İsmail Hakkı Baltacıoğlu 'nun (öl.1978) buluşu olan alev yazısı'nda harfler alev biçimindedir.Ancak bunlar bir hat türünden çok birer üslup denemesi olarak nitelenir.

Geçmişte Hat dönemin ünlü hattatlarının verdiği derslerde öğreniliyordu.Osmanlı döneminde Enderun da da hat dersleri vardı.1914 te Medreset'ül hattatin açıldı.Cumhuriyet'ten sonra Hattat mektebi adıyla yeni harflerin kabulüne değin (1928) etkinliğini sürdürdü.Daha sonra İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde Türk süsleme sanatları bölümünde öğretildi.(1936-1963) Günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde hat sanatı dersleri verilmektedir.


Hat Sanatının Tekniği

Hat, sanatkârın elindeki kamış kalem ve ona can veren is mürekkebiyle kâğıt, deri vb. yazı malzemesi üzerinde ortaya konur. Harflerin bünyesi, hat neyine göre yazıldığı kalemden çıkan eş kenar dörtgen veya kare şeklindeki noktalarla ölçülendirilir. Nokta iki köşesi dikey, diğer ikisi yatay olacak şekilde ve kalem ağzının bütünüyle kâğıda teması sağlanarak konulur. Nokta boyu hesabı da bir köşeden bir köşeye ölçülerek gerçekleştirilir. Harflerin boylarının, kavislerinin, meyillerinin, aralarındaki mesafenin tabi olduğu ölçü birimi bu nokta boyudur. Hüsn-i hat, noktalardan oluşan basit bir çizgi sisteminin ortaya koyduğu büyülü hendesesiyle hayranlık uyandırmıştır. Satırlar ve satır araları da nokta hesabıyla tespit edilir. Bunun için �mıstar� denilen bir alet kullanılır. Harf ölçüleri, uzun bir zaman süreci içinde oluşan güzeli arayış gayretlerinin neticesinde kesinleşmiştir. Bununla beraber hattatların mecbur kaldığında bedii kaideleri zorlamadan bu ölçülerin dışına taştıkları da görülür. Ekseriya rengin rol almadığı uçuk bir zeminde estetik kavramının sadece siyah çizgiler halinde böylesine olağan üstü ifadelendirilişi diğer yazı sistemlerinde görülmediği için hat sanatı Batılı ressamlarca da tetkik ve ilham konusu olarak alınmıştır. Bu açıdan bakıldığında hattın, resmin ötesinde ve resim kavramları ile anlatılamayacak bir ahengi ifade eden yüksek bir sanat olduğu söylenebilir. Her bir harfi mutlak güzelliği yakalamış bulunan ve kelimedeki yerine yani başta, ortada ve sonda yer alışına göre garklı bir görünüm ve ifade kazanan, ayrıca bazı harfleri uzatılıp çekilmeye uygun olan İslam yazısı, istif imkânlarıyla da olağan üstü bir çekiciliğe bürünmüştür. Bu haliyle, değişikliğe kapalı belirli şekillerden ibaret olan Latin harflerine ve Uzakdoğu�nun çizgi estetiği güçlü, fakat birbirinden ayrık harf gruplarından oluşan yazılarına karşı bariz bir ahenk üstünlüğü gösterir. Hattın okuma yazma vasıtası olarak gündelik hayatta yer alması, ondaki estetik kudretin ayrıntılarını hisseden insanlarda veya insan topluluklarında güzellik kavramının yerleşmesini sağlamış, taşıdığı ölçü sistemi de intizam hissini geliştirmiştir. Hat sanatı taklidi olarak doğup geliştiğinden önceleri bu sanata emek verenler aynen hocaları gibi yazmayı, üsluplarının da bu yoldan ayrılmaması ilkesini benimsemişlerdir. Fakat daha sonraki yüzyıllarda taklit keyfiyetine farklı bir yorum getirilmiş, her yeni hattat yetişkin ve bu hususta ehil olduğunu ispatladıktan sonra kendi sanat yorumunu ortaya koymayı tercih etmiştir. Hattat, karşısına aldığı bir yazıyı o anda hafızasına geçirip nakşeder ve elleri de kâğıt üzerine fotoğrafla geçirilmişçesine aynısını yazar. Tahmin edilemeyecek kadar zor olan bu taklit hüneri ancak seçilen hattatın şivesi iyice tetkik edildikten sonra gerçekleştirilebilir. Hattın sanat şekline dönüşmesinde en önemli vazife hattata ve kamış kaleme düşmektedir. Kalemin tutuluşu, döndürülüşü, buna bağlı olarak hattın tam kalem ağzıyla veya ince (dikine) tutulup kâğıda yaslanışı, kalem ağzının kâğıda kısmen intibakı, ortaya çıkan harf veya sergi gruplarının mükemmeliyetini temin eder. Her nevi yazı için uygun olan ve asırlar önce belirlenmiş bulunan kalem ağzı genişliği (mesela takribi ölçüyle nesih 1mm, sülüs ve ta�lik 1�2,5 mm) bundan daha da küçüldüğünde yazı �ince, hafi, hurde� gibi vasıtalarla tanıtılır, büyüdüğünde ise celi olarak anılır.

HAT SANATINDA TÜRKLER

Türklerin İslamiyeti kabulü ve buna bağlı olarak yazılarını değiştirmeleri sonrasında hat sanatıyla ilgilerini gösterecek eserleri zamanımıza kadar gelememiştir. En eski örneklerle, ancak Selçuklulardan itibaren karşılaşıyoruz.

Beylikler devrinde ve Osmanlı'nın ilk iki asrında, Anadolu'daki hat sanatı, kalan örneklere nazaran, Abbasilerin Bağdad'daki üstadane tavırlarının bir devamı gibi görülmektedir. Nihayet Şeyh Hamdullah'la (833/1429-926/1520) hat sanatı Osmanlı hakimiyetine geçmiş ve daima gelişip ilerleyerek XX.asrı bulunmuştur.


HAT SANATINDA OSMANLILAR

İstanbul'un fethinden itibaren Osmanlı devleti yalnız askeri ve siyasi bakımından değil, kültür ve sanat cihetinden de yüceliğe erişmişti. Hat sanatında da yine yakut ( ? -698/1298) gibi Amasyalı olduğu bilinen Seyh Hamdullah (833/1429-926/1520) önceleri Yakut uslübünü en güzel ve mükemmel biçimiyle yürütüyorken hamisi ve talebesi, Sultan II.Beyazıd'ın (1450/1512) teşvik ve tavsiyesi üzerine, Yakut'un eserlerini bir estetik kıymetlendirmeye tabi tuttu ve kendi sanat zevkini de katarak bunlardan yeni bir tarz çıkarmayı başardı. Kanuni Sultan Süleymen çağında Yakut tavrını en parlak biçimiyle yeniden canlandıran Ahmed Karahisar'ın ( ?-963/1556) yazı anlayışı kendisinden sonra unutulmuş; Şeyh Hamdullah yoluna karşı duramamıştır.

Şeyh Hamdullah devrinde, Yakut yolu ile intikal eden altı cins yazıdan sülüs ve nesih, Türk zevkine çok uygun geldiği için sür-atle yayılmış; eski devirden farklı olarak, Kur'an-ı Kerim'in yazılmasında sadece nesih hattı kullanılmaya başlanmıştır. Altı yazının diğer ikisinden biri olan rıka daha cazip bir uslübe bürünerek hatt-ı hicaze adıyla bilhassa hattat imzalarında ve icazetnamelerinde yer almış tevki ise pek ender kullanılmıştır. XVII asrın ikinci yarısında İstanbul'un sanat ufku yeni bir hat nuruyla aydınlandı. Hafız Osman (1052/1652-1110/1698) adındaki bu hat dehası, vaktiyle Şeyh Hamdullah'ın Yakut'tan yer yer seçip topladığı yazı güzelliğini bir elemeye tabi tuttu ve eskisine göre daha da safiyet kazanan, kendine has bir hat şivesi ortaya koyarak,
o vadide yazmaya başladı. Artık şeyh uslübü, yerini Hafız Osman'ınkine terk ediyordu. Divanı ve celi divanı yazılarının en mükemmel seviyeye XIX. Asır sonlarında ulaştığını kaydedip , biraz da Osmanlılar'da ta'lik hattından söz edelim; XV. Asrın ikinci yarısından beri kullandığımız bu yazı nev'inin bizde hakkıyla ele alınışı, İran'ın maruf talik üstadı İmadü'l-Haseni (?-1024/1615) sonra olmuştur. Türk hattatları bu uslübü öylesine benimsemişlerdir ki, üstün başarı gösterenlere İmad-ı Rum (Anadolu'nun İmadı) denilmesi adet hükmüne girmiştir.
Görülüyor ki yazı sanatımızda devamlı bir süzülüp arınma ve üsluplaşma hareketi vardır ve bunlar yazının esasını bozmadan yapılmıştır. Mimari, musiki, resim ve tezyini sanatlarımızın, Batı tesiriyle soysuzlaşmalarını mukabil, hat sanatında bir gerileme olmayışı şu üz sebebe bağlanabilir. Bünyesine tesir edebileceki benzeri bir sanatın Avrupa'da bulunmayışı,Üslup sahibi hattatlar elinde usta-çırak esasına göre sağlam kaidelerle nesilden nesile intikali.

Zamanla, kendi bünyesi içinde yenilenme kabiliyetine sahip oluşu İslam aleminde pek yaygın bir söz vardır: "Kuran-ı Kerim Hicaz'da nazil oldu, Mısır'da okundui İstanbul'da yazıldı"


Hat Sanatında Yazı Çeşitleri


AKKAM-I SİTTE

Bu isimle anılan altı cins yazı birbirine tabi, ikili gruplar halinde gözden geçirilebilir: Sülüs-nesih,muhakkak-reyhani, tevki-rıka. Bu üç grubun birincilerinin (sülüs, muhakkak, tevki), ağzı daha geniş kalemle (2 mm civarında) yazılmalarına mukabil, ikincileri (nesih, reyhani, rıka) 1 mm civarında ağız genişliği olan kalemle yazılırlar. Yazı karakteri itibariyle, muhakkak reyhaniyle, tevki ise rıka'yla, birbirine çok benzeyen büyük ve küçük iki kardeşi hatırlatırlar. Ancak sülüsle nesih böyle değildir. Nesih hattının çok ince yazıları şeklinede, toz kadar küçük görüldüğünden gubari hattı denilir. Eski kaynaklarda sülüs sanat göstermeye en müsaid alanıdır. Harflerindeki yuvarlak ve gergin karakter, ona hattanın elinde en fazla şekil zenginliğine girebilmek ve yeni istiflere açık olmak imkanı vermiştir. Bu hal, hele abidelerde yer alan ve uzaktan okunabilmesi için ağzı çok geniş kalemle yazılan veya satranç usülüyle genişletilen) celi sülüs hattında daha da çarpıcıdır. Nesih hattı ise harflerinde yuvarlaklık olmakla beraber, daima satır nizamına tabi olup istife uygun gelmez; bu sebeple uzun metinlerin, en ziyade Kuran-ı Kerim'lerin (mushaf) yazılmasında kullanılmış, eski matbaacılığımızın hurufatı da nesihle hazırlanmıştır. Tevki ve Rıka kardeşler de Osmanlı nın ilk devirlerinde resmi yazışmalar ve nadiren kitap çoğaltmak için ele alınmışlardır. Bu altı cins yazıda Arapça'nın icabı olarak hareke ve diğer yardımcı okuma işaretlerinin kullanıldığı yazı cinsleridir. Türkçe metinler için nesih, tevki ve rıka yazılarının harekesiz yazıldığı da görülmektedir.

Reyhanî

Muhakkakın kurallarına bağlı olup, onun küçük yazılan şeklidir. Bu iki yazı 16. yüzyıla kadar sülüs ve nesih ile birlikte her yerde bilhassa Kuran-ı Kerimin yazılmasında kullanılmışken bu tarihten sonra herhalde fazla yer kaplamasından olacak ki bütün İslam ülkelerinde terkedilmiştir.

Sülüs

Muhakkaka nispetle harfleri biraz küçüktür. Başka bir karakteri, çanaklı harflerinin de biraz kısa ve derin olmasıdır. Bu yazı genel olarak Muhakkak ve Reyhanîye göre yumuşak bir görünüme sahiptir. Bilhassa kitap unvanlarının, levhaların ve kıt�aların yazılmasında kullanılır. Bugün de bütün İslam ülkelerinde geçerlidir.

TA'LİK

Bu yazı, aslında Tevki hattının XIV. Asırda İran'da kazandığı değişiklikle ortaya çıkan yazıya verilen isimdir ve orada daha çok resmi yazışmalarda kullanılmıştır.

Nesih

Sülüsün küçüğü olan bu yazının sözlük anlamı ortadan kaldırmak, iptal etmektir. Kitapların yazılmasında diğer yazılardan fazla kullanıldığı yani diğer yazıların hükmünü ortadan kaldırdığı için bu adla anıldığı kabul edilmektedir. Bugün de sülüs ile birlikte bütün İslam ülkelerinde kullanılmaktadır.

Bir sevdadır Lafzı Celil'in bu yakışı

Bir kamışa bağlanmış perdah perdah çıkar.

İki lam ile birleşmiş he'nin çıkışı

Bir sevdadır Lafzı Celil'in bu yakışı

Bir kamışa bağlanmış perdah perdah çıkar.


RIK'A


Okuyup yazması olan her Osmanlı'nın günlük yazışmalarında kullandığı ve ağzı 1 mm'yi geçmeyen kamış kalemle yazılan rıka hattı, eskiden yazanın kendi anlayışına göre elden çıkıyorken, XIX. asırda, Babiali Rık!ası diye isimlendirilen ve resmi işlerde kullanılan bir nev'I ile yazılmıştır ki bunun öncüsü, Mümtaz Efendi (1225/1810-1287/1872) olmuştur.

Tevki

Sülüsün kurallarına bağlı olup onun biraz küçük boyda olanıdır. En belirgin özelliği birleşmeyen harflerin de birbirine bağlanabilmesidir. Eskiden halife ve vezirlerin mektupları bu yazı ile yazılırdı. Tevki, padişahların buyruklarının üzerine yazılan, çekilen nişanın da adıdır. Bu yazı genelde vakıf işlerinde kullanılmıştır.

DİVANİ - CELİ DİVANİ

İCeli Divani Hatta Örnekran'da resmi yazışmalarda kullanılan ta'lik hattı Osmanlı'ya Akkoyunlular (1467-1501) yoluyla XV. Asırda geldiğinde, kısa zamanda büyük bir şekil değişikliği geçirerek Divan-ı Hümayun'daki resmi yazışmalara mahsus olduğu cihetle -divani adını almıştır. Harekesiz yazılan divanının XVI. asırda İstanbul'da doğan harekeli, süslü ve haşmetli şekline celi divani adı verilmiş, buda devletin üst seviyedeki yazışmalarında kullanılmıştır (hat sanatındaki "iri ve kalın" manasının aksinei buradaki celi aşikar demektir)



Hüsn-i Hattın Kullanıldığı Yerler


TUĞRA

Tuğra Şeklinde  HatBugün nasıl T.C.
amblemi Türkiye'yi temsil ediyorsa, Osmanlı devrinde de tahtta bulunan padişahın adına çekilen tuğrai padişahla birlikte babasının adını ve daima muzaffer olmasını dileyen bir duayı (el muzaffer daima) ihtiva eden hususi bir şekildir. Tuğra bilhassa XVI. asırda tezhipli olarak hazırlanırdı. Tuğrayla padişahlar dışında, tarikat pirlerinin isimleri, yahut bir ayet veya hadis yazıldığıda görülmektedir.


Kitaplar

Hat sanatının böylesine itibar bulmasının asıl kaynağı ve sebebi Kuran-ı Kerimdir. Kuranın önceleri parşömen, daha sonra kâğıt üstüne muhtelif hat nevileriyle yazılmış sayısız örneği dünyanın çeşitli müze, kütüphane ve koleksiyonlarında bulunmaktadır. Kuranı Kerim ve cüzleri, enam-ı şerifler, evradı şerifler, delailü-l hayratlar hat sanatının kitap şeklinde rastlanılan mahiyetteki numunelerindendir. Hadis mecmualarının da hüsn-i hatla yazılmış seçkin örnekleri vardır. Edebi eserler arasında divanlar ve şiir mecmuaları dini olmayan yazma kitaplarının en geniş kesimini oluşturur.

Kıta

Orta boyda bir kitap ebadındaki kâğıdın tek yüzüne veya birkaç nevi hatla yatık veya konumda yazılan, ekseriya dikdörtgen biçimindeki hat eserleri için kullanılan bir tabirdir. Yazılması tamamlanmış kıta bir mukavvaya yapıştırıldıktan sonra dört tarafından tezhip edilerek veya ebru kâğıdı yapıştırılarak bezenir. Türklerde en çok revaç bulan sülüs nesih kıtalardır.

Murakka

Çeşitli şekillerde bezenmiş kıtaların bir araya getirilip ciltlenmesiyle hazırlanan albümlere denir. Bilhassa 18. yüzyıldan itibaren birçok güzel murakka örneğine rastlanır. Murakkalarda meşkler, kasideler, dualar, ayetler ve hadisler sıralı bir sahife düzeni içinde verilir.

Levha

19. ve 20. yüzyıllarda celi yazılarda revaç bulan levhacılık, hüsn-i hattın çerçevelenerek çeşitli mekânlardaki duvarlarda yer almasını sağlamış, böylece bir güzelliği hem okuma hem de seyretme imkânı vermiştir. Özellikle sülüs ve talik celileriyle ayet, hadis, ve hikmetli sözler usta hattatlara yazdırıldıktan sonra etrafı tezhip ettirilir ve bu levhalar çerçevelenip duvarlara asılır.

Hilye

İlk örnekleri Hafız Osman tarafından tertip edilen hilyeler, Hz. Peygamberin fiziki ve ahlaki vasıflarını anlatan levhalardır. Hilyeler tanınmış ve güvenilir hadis rivayetlerinden alınan bilgilere dayanır. İlk örnekleri 1679 1680 yıllarından itibaren görülmeye başlayan hilyelerde en fazla Hz. Ali�den rivayet olunan metinler yazıla gelmiştir.

Cami Yazıları

Camiler, Müslümanların toplanma yeri olduğundan bütün nazarlara açık celi yazılarla süslenir. Ayet ve hadisler celi sülüs olarak yazılır. Kuşak yazıları zemine boya ve varak altınla nakşolunduğu gibi mermere oyularak zamanla dökülüp bozulması da önlenmiş olur.

Kitabeler

Cami, tekke, mektep, medrese, han, çeşme, hamam, sebil, kütüphane, gibi herhangi bir abidenin ekseriya dış, bazen de iç cephesinde yer alan veya nişan taşı, mezar taşı gibi bir dikilitaş üzerindeki yazılar hakkında bu tabir kullanılır. Çoğunlukla, bulunduğu bina veya adına dikildiği şahısla ilgili bilgiler ihtiva eden kitabelerin metinleri devrin şairlerince kaleme alınır, sonra da bir hat üstadına yazdırılır. Manzumenin son bir veya iki mısraında o yılın tarihi not düşülür. Bu yazılar mermer üzerine kabartma şeklinde oyularak yazılır. Celi sülüs ve bilhassa Türkçe kitabelerde harekesiz olması sebebiyle celi ta�lik en çok kullanılan yazı türüdür.

HATTIN BEZENMESİ

Hüsn-ı hat müstakil bir sanat oluşturmakla birlikte, yalnız başına bırakılmamış; tezhip veya ebru yahut her ikisinin beraberliğiyle hattın bezenmesine dikkat edilmiştir. Siyah olmak üzere, sınırlı birkaç rengin kullandığı yazı sanatı, tezhibin yahut ebru kağıdının renk katkılarıyla farklı bir cazibe kazanır. Tezhip (tezhib), kelime olarak "altınlamak" demekse de tezyinat (bezeme) manasına da kullanılır. Varak altının arapzamkıyla zahmetlice ezilmesinden sonra süzülüp arındırılarak, buna belirli kesafette jelatinli su ilavesi ve hasıl olan süspansiyonun hususi fırçalarıyla kağıda sürülmesi, bunun yanısıra muhtelif renklere de yer verilmesi tezhibin işlenmesiyle ilgili en kısa tariftir. Yüzyıllar içinde kazanılmış renk ve şekil zenginliğiyle Osmanlı'da mükemmel seviye'ye XV.asır sonlarında ulaşan tezhipte, klasik anlayışa uygun olarak hendesi, nebati ve hayvani asıllı bu son ikisinde tabiatı taklid etmeden üsluplaştırılan motifler, kaidelere bağlı bir biçimle sahasına yerleştirilip işlenmektedir. Bir başka bezeme uslübü da motiflerin sulu altınla gölgelendirilerek tahrirle belirgin hale getirilmesidir ki, halkari adıyla anılır.

Kitreyle kıvamlandırılmış suyun konulduğu bir dikdörtgen teknede su yüzüne yayılması öd suyuyla sağlanan çeşitli toprak boyaların serpilmesi veya onlara ince telle bazı hoş şekiller verilmesiyle oluşan ebru, suyun üstüne kapatılan kağıda aynen geçirilir, kurutulduktan sonra kesilerek istenilen eb'adda kullanılabilir.

KULLANILAN MALZEMELER

KALEM


Hem musuki aleti(ney) hemde kalem olarak kullanılan kamış, bu kudretiyle İslam ve doğu aleminin esrarlı havasını aksettiren belki yegane alettir. Sıcak ülkelierin nehir ve göl kenarlarındaki sazlıklardan alınan kamış, koparıldığı haliyle kalem olma vasfından uzaktır. Sarımsı beyaz renkli olan bu kamışlar kurumaları için uzvi sıcaklığı daima muhafaza eden gübre içine konulur; burada yavaş yavaş suyunu kaybedip sertlik kazanırlar ve cinsine göre, kırmızımsı, kahve veya açık yahut koyu kahverengine, hatta siyaha dönerler.

Kalem açılıpta kullanılmaya başlandıktan sonra, kağıda temas eden ağız kısmı zamanla bozularak yeniden açılmak icab eder. Ancak mushaf gibi yazılması uzun süren kitaplarda bunun mahzuru vardır. Kalem yeniden açılırken ağzının genişliği kıl kadar farklı olsa, bu, hele nesih gibi ince yazılarda büyük bir estetik kusur teşkil eder. Böyle uzun metinleri ince hat ile yazmak için Cava adasında yetişen bir tropikal ağacın yaprak diplerindeki siyah renkli sert, düzgün ve ince uzantıları işte bu maksadla kullanılır ve Cava Kalemi adıyla bilinir, bunun ağzı kolay aşınmaz.

Yazının kalınlığı arttıkça kalemin ağzına da ona göre açabilmek için, ney kalınlığında kamışlardan (buna kargı kalem denir) veya sert bambu kamışlarından faydalanılır.Kamış kalem, açmak için sol elin içine yatırılarak,orta boşluğu ve cidari badem biçiminde görünene kadar,yukarıdan aşağıya meyilli olarak yontulur.

Dil gibi uzadığı için kalem dili denilen bu yassı kısmın iki kenarı, kalem ağzının ne kadar genişlikte olması isteniyorsa, ona göre alınır. Kalemin ağız kısmının birkaç santimetre çatlatılarak iki yakaya ayrılmasına kalem Şakkı denir. Bunun yapılışında kalemin boyuna paralel çatlatılması, eğri olmaması icab eder. Arada hasıl olan ve ince bir hazne vazifesi gören bu çatlağa mürekkep dolarak, yazarken devamlı bir şekilde aşağıya akar. Kalemin kalemtraş yardımıyla şakk edilirken makta (her ikiside ayrıca tanıtılacaktır) üzerindeki yive oturtulması lazım gelir. Kalemin ağzının kesilip düzeltilmesi de makta üzerinde yapılır.Bu kesme işlemine kalemi makta'a vurmak veya üzerinde yapılır.

Bu kesme işlemine kalemi makta'a vurmak veya katt-ı kalem denilir.Kullandıkça ağzı bozulacağı için harfler pürüzlü olarak çıkmaya başlar Bu takdirde yeniden makta'a vurulur. Ta'lik kalemi sülüse nazaran daha az eğri ağızlıdır. Nesih kalemi ondan da az, rık-a kalemi ise düze yakın eğriliktedir.

Kalemi ağzındaki eğrilik kağıda tamamiyle intibak edecek şekilde tutup, yukarıdan aşağı dik olarak hareket ettirmekle ince, sağdan sola yürütmekle kalın harf kısımları yazılmış olur. Harflerin ölçüleri nokta ile tespit edildiği, nokta da kalemin kalemin ağız genişliğine bağlı olduğu için, kalem hat sanatında estetiği sağlayan en önemli unsurdur.

Kalemler bazen divit adıyla anılan yandan hokkalı kalem mahfazalarında, bazen de kalemdan (kalemlik) denilen, silindir yahut sandık biçimi, sade veya sanatlı kutular içinde saklanır. Kalemdanın silindir biçiminde olanlarının adı da kubur'dur

KALEM TRAŞ


Zamanımızda kurşun kalemin içinde döndürülerek açıldığı kalemtıraşla, eskiden kamış kalem açmak maksadıyla kullanılan kalemtıraşın bir şekil benzerliği yoktur. Kalemtıraş tig denilen kesici kısım, kıymetli malzemeden yapılmış sap, bu ikisini birbirine bağlayan parazvanadan meydana gelir.Boyu 10-20 cm arasındadır






MAKTA


Makta 2-3cm eni,10-20 cm boyu olan, 2-3mm kalındığında kemik veya fil dişi bir plakadır. Bağa ve sedeften yapılan da makbuldür. Kalemin şakk ve katt ameliyesi, cam, mermer yahut maden gibi sert satıhlı yerde yapılırsa kalemtıraşın kesici ağzı zedelenip zamanla kullanılmaz hale gelir. Makta üzerinde, kamış kalemin çapına uygun yive bulunan küçük bir çıkıntı bırakılmıştır. Makta'ın bir ucuna doğru yer alan bu yive , kalemin sap tarafı , sağa sola kaçmaması için tespit edilir;kalemtıraşın keskin ağzı, kalemin boyuna paralel olarak tutulup iç veya dış tarafından kalem şakkolunur, yine yive oturtularak kalemin kattıda tamamlanır. Makta imalini bilhassa Mevlevi dervişler; çakı, mil ve kıl testere yardımıyla ince bir sanat haline getirmişler, eserlerini nakış, çiçek, yazı ve Mevlevi Sikkesiyle süsleyerek, bu aletin pek latif numunelerini ortaya koymuşlardır.

LİKA



Hokkanın içine yerleştirilen ham ipekten bir tutam. Eski hokkalara mürekkep doğrudan doğruya konulmazdı. Mürekkep bunun üzerine dökülürse, lika, mürekkebi sünger gibi emer ve kalemin hafifçe likaya bastırılmasıyla, lüzumu kadar mürekkebi kalemin ağzını bular.






Hokka


Küçük Kutu" manasına gelen Arapça bir kelimedir. Yazı yazmak için kamış kalem ve is mürekkebinin kullanıldığı devirlerde, yazı takımlarında veya yazı çekmecelerinde Yazı yazmak için kamış kalem ve is mürekkebinin kullanıldığı devirlerde, yazı takımlarında veya yazı çekmecelerinde hokka olarak okur-yazar zümrenin üzerinde taşıması için ise divit şeklinde mutlaka bulunan mürekkep hokkası, kültür hayatımızın en mühim unsurlarından biriydi. Madeni hokkalar, müstakil olmaktan ziyade, içine kamış kalemlerin konulduğu kubur denilen, silindir biçimindeki kalemdanların dip yanına çıkıntılı olarak tutturulurdu. Eski hokkalara mürekkep doğrudan doğruya konulma; Lika denilen ham ipekten bir tutam, hokkanın içine yerleştirilip de mürekkep bunun üzerine dökülürse, lika, mürekkebi sünger gibi emer ve kalemin hafifçe likaya bastırılmasıyla, lüzumu kadar mürekkebi kalemin ağzını bular.

MİSTAR

Yazı sanatında yer alan harf veya harfler topluluğunun satır içinde duruşu ve belli bir çizgi hizasında dizilişi, bir takım kaidelerle belirlenmiştir. Latin alfabesinde de bu böyledir. Tarihimizde satır çizgilerini belirtmeye yarayan ve mıstar (satırlık) adıyla tanınan bir basit alet benimsenmiştir.

Yazma eserin tertibinde, yazının kaplayacağı sahadaki satır düzeni bu maksat için kullanılacak kamış kalemin nokta boyutuna göre hesaplanır ve sahife büyüklüğünde bir mukavva üzerine çizgiyle tespit edilir; satırın başı ve sonu iğne ile delinir.

Mıstar'ın kullanılması şöyle olur. Aharlenmiş kağıdların her bir tabakası sahife düzenine göre mıstarın üstüne yerleştirilerek, henüz yıkanıp yağdan arındırılmış parmaklar,ibrişinin kabarıklığıyla hissedilmekte olan satır çizgileri üzerinde dolaştırılırsa, bunların izi kağıda çıkar ve metinler bu çizgi izine göre yazılır.


İS MÜREKKEBİ

Tarihimizde ve bilhassa Hat sanatında kullanılan iş mürekkebinin, Çin, (veya Galat: çini) mürekkebiyle karıştırmamalıdır. Bu mürekkebinin yapılışı ve kullanılma yerleri çok ayrıdır. İs mürekkebinin terkibindeki is, yapılınca is veren bezir yağı, balmumu, neft yağı, gaz yağı gibi maddelerden elde edilir. Çıradan veya zeytinyağından çıkan is, çok yağlı olduğu için makbul sayılmaz. İs mürekkebinin terkibine giren ve onu kağıd üzerinde tespit eden arapzamkıdır. İs mürekkebi yapmak için pek çok formüller yazılı olarak devrimize kadar gelmiştir. Bu mürekkebin hazırlanış tarzı zamanla değişmiş ve nihayet en gelişmiş terkibin "İs, zamk eriyiği ve saf su" dan ibaret olduğu görülmüştür. Sanat eserlerini yazmak üzere kullanılan mürekkep, kendi kendine kurumaya terkedilirdi.

Resmi yazıların kurutulması için yazının üzerine rıh (veya rik) denilen bir çeşit ince kum dökülürdü.

Geçmiş yüzyıllarda okuryazar zümrenin hokka içinde daima yanında taşıdığı is mürekkebinin zamanla hiçbir surette solmadığından, Batı usulü mürekkebe karşı çok üstünlüğü vardır.

Bugünkü kalem sisteminde kullanışlı olamaz: Kamış kalem için mükemmeldir. Modern çağda çıkan siyah boyaların hiçbiri onun yerine konamaz. Çünkü bu mürekkep bir is süspansiyonudur. Yani is parçacıkları erimeden zamkın yardımıyla suda asılı kalmışlardır. Aharli kağıda yazıldığı vakit satıhta kalır, silinip kazınmaya, hatta yalanmaya elverişlidir. Bu ise, eski sanat yazılarımız için gerekli olup okumuş yazmış kimseler hakkında kullanılan "fazla mürekkep yalamış" tabiride buradan gelir


RENKLİ MÜREKKEBLER

Tarihimizde hayli değişik renklerde mürekkep yapılmışsa da, en ziyade kullanılanları sarı (zırnık), kırmızı (lal), beyaz (üstübeç), ve altın (zer) mürekkepleridir.

Zırnık Mürekkebi : "Zırnık" adıyla bilinen tabiattaki sodyum ve arsenik sülfürün zahmetlice ezildikten sonra arap zamkı mahlulu ile karıştırılması, sarı renkli bu mürekkebi verir.

Lal Mürekkebi : Lotur + Şekerci çöğeni + şap + su muayyen nisbetlerde karıştırılıp kaynatıldıktan sonra suyu alınır ve bunun içine "kırmızböceği" nin kurutulmuşu, iyice dövülerek ilave edilir. Tekrar kaynatılmakla elde edilen lal mürekkebinin, pek cazip kırmızı rengi vardır.

Üstübeç Mürekkebi : Zırnık yerine üstübeç kullanılarak, aynı usulle yapılır. Bilhassa mushafların süre başlıklarını, altın zemin üstüne yazmakta kullanılır.

Altın Mürekkebi : Hususi surette dövülerek mikronla ölçülecek kadar inceltilmiş yüksek ayarlı altın varaklarının koyu arap zamkı mahlulu veya bal yardımıyla bir çini tabakta uzun emekle ezilmesi ve suyla yıkanıp süzülerek bir başka tabağın dibinde toplanması, bize bu mürekkebin esası olan altın zerrelerini verir. Kullanılacağı zaman jelatinli su ilavesiyle ve fırçasıyla kamış kalemin ağzına sürülüp yazılır; Zer-endüd (sürme altın) yazıların esası budur.


KAGID

Eskiden kağıdlar bugün olduğu gibi doğrudan doğruya yazı yazabilecek şekilde fabrikadan çıkmazdı. Hariçten (Çin, Hindistan, Buhara, Avrupa...) olsun, yerli imalathanelerden (Kağıdhane, Yalova, Bursa, Beykoz...) olsun ; gelen kağıdlar, pürtüklü ve kalemin yürümesine müsait olmayan bir haldeydiler.

Hatta bazıları mürekkebi yayarlardı. Bunları kullanabilmek için terbiye edilmeleri şarttı.

Umumiyetle beyaz renkte olan bu "ham kağıd" lar gözü yorduğundan önce arzu edilen renge boyanır sonra aharlenir (cilalanır), nihayet aharin kağıda tesbiti ve pürüzlerin giderilmesi için mührelenir, yani tazyikle adeta ütülenip parlatılır.

Kağıdı boyamak için, ekseriya nebatlardan istifade edilmiştir. Renk veren nebati madde kaynatılır o rengi alan su bir tekneye boşaltılır; kağıdlar içine batırılır, suyu emerler. Kurutulunca istenen rengi alırlar. Yahut da bu renkli su bir sünger veya pamuk yardımıyla kağıd üzerine sürülür, sonra kurutulur. Bu usulde sürülme yolları leke gibi belli olabilir. Kağıd boyamakta kullanılan maddelere ve verdikleri renklere birkaç misal: çay (krem rengi,) ,cevizin yeşil dış kabuğu veya nar kabuğu (kahve rengi) , cehri tohumu (sarı), albakkam (kırmızı), mor bakkam (mor), şekerciocağı isi (şekerrengi) , soğankabuğu (kırmızımtırak)...En çok krem renginin tercih edildiği boyama işleminden sonra sıra aharlemeye gelir. Eski usulle cilalanmış kağıd bir koruyucu tabaka teşkil eden ahar, is ile hazırlanan mürekkebi kağıdın bünyesine geçirmeden, kendinde tutar.


YAZI ALTLIĞI

Eski hattatlar sandalyede oturup masa üzerinde yazmazlar, sedir veya mindere yerleştikten sonra, sağ dizlerini dikerek onun üstünde yazarlardı. Bakış açısının 90 derece olarak muhafazası ve kağıdın dizde düzgün durabilmesi, eskilerin zır-I meşk (meşk altı) dedikleri takriben 20*25 cm ebadında kaba kağıdların üstüstte tutturulmasıyla hazırlanan bir altlığın diz üstüne konulmasına bağlıdır. Sert bir satıh kullanılmayışı, ele serbest bir hareket imkanı sağlamak içindir.



HAT SÖZLÜGÜ


A
ABADİ KAĞIT
Ham ipekten yapılan bir kağıt türüdür. Dut ağacı elyafından da yapılır.
ABİR
Mürekkebe katılan güzel koku. Genellikle beyaz sandal, sümbül kökü, kırmızı gül, turunç ve iğde çiçekleri, narenciye otlarıyla bir miktar dövülmüş misk karışımıdır.
AHAR
Şap ve yumurta beyazının karışımından oluşan bir alaşım.
AHARLI KAĞIT
Bitki boyasıyla boyanmış kağıda ahar sürülerek elde edilen kağıt.
AKLAM-I SİTTE
Altı yazı türü demektir. Bu isimle anılan altı cins yazı birbirine tabi, ikili gruplar halinde şöyle gözden geçirilebilir: Sülüs-nesih, muhakkak-reyhani, tevkıi-rıka.
ALTIN MÜREKKEBİ
Özel bir şekilde dövülerek mikronla ölçülecek kadar inceltilmiş yüksek ayarlı altın varaklarının koyu arap zamkı mahlulü veya bal yardımıyla bir çini tabakta uzun emekle ezilmesi ve suyla yıkanıp süzülerek bir başka tabağın dibinde toplanması, bize bu mürekkebin esası olan altın zerrelerini verir.
AMME
Kur’an-ı Kerim’in 30. cüzü. Hattatlar bu cüzü Kur’an’dan ayrı yazarlardı.

B
BAĞA
Kaplumbağa kabuğu. Sıcak suda yumuşatılarak tesbih, kutu,baston,kaşık, tarak gibi eşyalar yapılır.
BEYZİ
Oval.
BEZEME
Hattın bezenmesi; tezyinat, süsleme.
BESMELE
"Bismillahirrahmanirrahim"in kısa ifadesi.

C-Ç
CELİ DİVANİ
Harekesiz yazılan divaninin XVI. asırda İstanbul'da doğan harekeli, süslü ve haşmetli şekline celi divani adı verilmiş, bu da devletin üst seviyedeki yazışmalarında kullanılmıştır.
ÇİVİT
Daha çok Yemen, Hindistan, Pakistan ve Çin’de yetişen bir tür ot. Bu ottan elde edilen koyu mavi boya. Kırmızı, yeşil, sarı renkli olanları varsa da daha ziyade koyu mavi olanı kullanılır.
D

DİVANİ
İran'da resmi yazışmalarda kullanılan ta'lik hattı Osmanlı'ya Akkoyunlular (1467-1501) yoluyla XV. asırda geldiğinde, kısa zamanda büyük bir şekil değişikliği geçirerek Divan-ı Hümayun'daki resmi yazışmalara mahsus olduğundan dolayı "divani" adını almıştır.
DER-KENAR
Esas yazının kenarlarına yazılan yazı. Çıkma yazı. Yazının/resmin alt ya da yan taraflarındaki boşluklara yazılan kısa not yazıları.
DELAİL-İ HAYRAT
Ayet, hadis ve duaları içine alan yazma kitap. Bazılarında Kabe ve Ravza-i Mutahhara’nın el çizimi minyatüre benzer resimleri vardır. Buna kısaca Delail veya Delail-i Şerife adları da verilir.
DELAİL
Ayet, hadis ve duaları içine alan yazma kitap. Bazılarında Kabe ve Ravza-i Mutahhara’nın el çizimi minyatüre benzer resimleri vardır. Buna kısaca Delail-i Hayrat veya Delail-i Şerife adları da verilir.
DELAİL-İ ŞERİFE
Ayet, hadis ve duaları içine alan yazma kitap. Bazılarında Kabe ve Ravza-i Mutahhara’nın el çizimi minyatüre benzer resimleri vardır. Buna kısaca Delail veya Delail-i Hayrat adları da verilir.

E
ENBUB
Kesildiği gibi kalan, ağzı düzeltilmemiş kalem.
EZ NEV
Yeniden. Üstadın talebesinin meşkıne koyduğu ve o kısımdaki yazıyı yeniden yamasını istediğini ifade eden kelime.
EKSPRESYONİST HAT SANATI
Ekspresyonist terimi genellikle büyük ölçüde bozulmuş ve abartılmış hislerin ya da hissi unsurların ön planda olduğu hat türünü tasnif için kullanılır.
EN’AM
Kur’an’ın bazı surelerinin yazıldığı kitapçık.

F

FASİH’ÜL-KALEM
Kaleminden çirkin yazı çıkmayan ve son derece güzel yazı yazan hattat.
FERSUDE
Eskimiş, yıpranmış, solmuş.
FETHA
Arapça’da üzerine konulduğu harfin “e” ya da “a” sesi ile okunmasını sağlayan eğimli düz çizgi şeklindeki işaret, hareke. “Üstün” de denir.
FERAĞ
Yazma eserlerde ese
rin son sayfasındaki son satırlara denir.
FİGÜRATİF HAT SANATI
Figüratif Hat Sanatı, figürlerle hat elemanlarını değişik şekillerde bir araya getirmektedir.
FERMAN
Ferman, kelime itibariyle emir, irade, buyruk anlamlarını taşır.

G

GARVA
Kesildiği halde henüz düzeltilmemiş kalem.
GUBARİ
Toz gibi, ince ve çok küçük karakterli yazı. Bir pirinç tanesi üzerine Kelime-i Şehadet yazılabilecek derecede küçük yazı. İnce şekilli hurde yazı. Yazıldığı hat türüne göre Nesih Gubarisi, Ta’lik Gubarisi gibi isimler alır.

H


HOKKA
Küçük Kutu” manasına gelen Arapça bir kelimedir. Eski hokkalara mürekkep doğrudan doğruya konulma; Lika denilen ham ipekten bir tutam, hokkanın içine yerleştirilip de mürekkep bunun üzerine dökülürse, lika, mürekkebi sünger gibi emer ve kalemin hafifçe likaya bastırılmasıyla, lüzumu kadar mürekkebi kalemin ağzını bular.
HİLYE-İ ŞERİFE
Süs anlamına gelen Arapça bir kelime. Hazreti Peygamberin vasıflarını anlatan hat eseri.
HİLYE
Süs anlamına gelen Arapça bir kelime. Hazreti Peygamberin vasıflarını anlatan hat eseri.
HURDE
Farsça küçük anlamında bir kelime. İnce karakterle yazılmış hat yazısı.

I-İ

ITRİ
Uzun, girintili çıkıntılı yaprak motifi. Hat ve kitap süslemelerinde, tezhipte kullanılır. Itır yaprağına benzediği için bu adla anılır.
İ’CAM
Noktalama işlemi.
İCAZET
Hat öğrencisinin belirli seviyeye geldiğinde hocasından aldığı diploma, yeterlilik belgesi.
İCAZETNAME
Hat öğrencisinin belirli seviyeye geldiğinde hocasından aldığı diploma, yeterlilik belgesi.
İHCAM
Hat veya tezhipte harfi ya da motifi bir hamlede yazmak.
İHCAMSIZ
Hat veya tezhipte harfi ya da motifi bir kaç hareketle, duraklayarak yazmak.
İ’RAB
Hareke. Harekeleme işlemi.
İS MÜREKKEBİ
İs mürekkebinin terkibindeki is, yakılınca is veren bezir yağı, balmumu, neft yağı, gaz yağı gibi maddelerden elde edilir. Çıradan veya zeytinyağından çıkan is, çok yağlı olduğu için makbul sayılmaz. İs mürekkebinin terkibine giren ve onu kağıt üzerinde tespit eden arapzamkıdır. İs mürekkebi yapmak için pek çok formüller yazılı olarak devrimize kadar gelmiştir.
İSTİF
Yazı Düzenlemesi.

K

KALEMTIRAŞ
tig denilen kesici kısım, kıymetli malzemeden yapılmış sap ve bu ikisini birbirine bağlayan parazvanadan meydana gelir. Boyu 10-20 cm arasındadır.
KAĞIT
Hat sanatının en önemli malzemelerinden biri de kağıttır. Eskiden kağıtlar bugün olduğu gibi doğrudan doğruya yazı yazabilecek şekilde fabrikadan çıkmazdı. Hariçten (Çin, Hindistan, Buhara, Avrupa...) olsun, yerli imalathanelerden (Kağıthane, Yalova, Bursa, Beykoz...) olsun ; gelen kağıtlar, pürtüklü ve kalemin yürümesine müsait olmayan bir haldeydiler. Hatta bazıları mürekkebi yayarlardı.
KUFİ
Kufi denilen yazının en temelli karakteri geometrik olmasıdır. Kûfi’nin hangi çeşidi göz önünde bulundurulursa bulundurulsun, bu yazıda en çok göze çarpan şey,bütün mimarlık eserlerinde olduğu gibi, parçaların kanavayı meydana getiren parçacıkların dikey,yatay olmasıdır.
KUŞAK YAZISI
Cami ya da dini bir yapının iç duvarının tamamını veya bir kısmını bir şerit şeklinde kaplayan hat yazısı.
KETEBE
İmza. Hattatın eserine koyduğu imzası.
KIT’A
Tek bir kağıda yazılan yazı parçası.
KAFTAN GİYDİRMEK
Üstad tarafından, öğrencinin beğenilen harf, kelime veya cümlesinin daire içine alınarak başarısının taltif edilmesi.
KAF-I TÜRKİ
"Kef" yazıldığı halde (g, ğ) olarak okunan kef harfi.

L
LAL MÜREKKEBİ
Lotur, Şekerci çöğeni, şap ve su belirli oranlarda karıştırılıp kaynatıldıktan sonra suyu alınır; bunun içine “kırmızböceği” nin kurutulmuşu, iyice dövülerek ilave edilir ve tekrar kaynatılır. Bu şekilde edilen lal mürekkebinin, pek cazip kırmızı rengi vardır.
LİKA
Hokkanın içine yerleştirilen ham ipekten bir tutam. Eski hokkalara mürekkep doğrudan doğruya konulmazdı. Mürekkep bunun üzerine dökülürse, lika, mürekkebi sünger gibi emer ve kalemin hafifçe likaya bastırılmasıyla, lüzumu kadar mürekkebi kalemin ağzını bular.

M
MAKTA'
Makta 2-3cm eni,10-20 cm boyu olan, 2-3mm kalındığında kemik veya fil dişi bir plakadır. Bağa ve sedeften yapılan da makbuldür.
MİSTAR (SATIRLIK)
Hat sanatında satır çizgilerini belirtmeye yarayan ve mıstar (satırlık) adıyla tanınan bir basit alet benimsenmiştir.
MÜFREDAT
Hat öğretiminde, elifba’da bulunan harflerin tek başlarına yazılması ve ikili olarak birbirlerine bağlanarak yazılması.
MÜREKKEBAT
Hat öğretiminde, öğrenciye terkip ve tertip yeteneği kazandıran, cümle şeklindeki yazı örneklerinin çalışılması.
MEŞK
Hat eğitimi veren hattatın, öğrencisine harflerin nasıl yazılacağını gösterdiği ders örneği.
MEŞKETMEK
Hocasının verdiği örneklere bakarak hat çalışmak.
MURAKKA’
Yazı parçalarından meydana gelen hat albümü.
MÜSENNA
Düz ve ters olarak yazılmış hat istifi. Simetrik. Soldaki sağdakinin ters şeklidir.
t ve kitap süslemelerinde, tezhipte kullanılır. Itır yaprağına benzediği için bu adla anılır.
R

RİK'A
Okuyup yazması olan her Osmanlı'nın günlük yazışmalarında kullandığı ve ağzı 1 mm'yi geçmeyen kamış kalemle yazılan rıka hattı, eskiden yazanın kendi anlayışına göre elden çıkıyorken, XIX. asırda, Babıali Rik'ası diye isimlendirilen ve resmi işlerde kullanılan bir nevi ile yazılmıştır ki bunun öncüsü, Mümtaz Efendi (1225/1810-1287/1872) olmuştur.

S

SÜLÜS
Sülüs de Kûfî gibi İslam yazılarının ileri, en olgun kollarından biridir, belki de birincisidir. Hattatlık deyince sülüsün akla gelmesi de bundandır.
SÜSLEME
Hattın bezenmesi, tezyinat, süsleme.
SEMBOLİK HAT SANATI
İslam sanatı için edebi semboller kullanımının kendisine has tatbik olunamazlığına rağmen günümüzün bazı hattatları bu yolu takip etmişlerdir. Hat sanatının bu türünde batılılaşma, sanatın kaynağı ve sürecinde yine tesirini göstermektedir.

T

TA'LİK
Ta'lik yazı, aslında Tevki hattının XIV. Asırda İran'da kazandığı değişiklikle ortaya çıkan yazıya verilen isimdir ve orada daha çok resmi yazışmalarda kullanılmıştır.
TUĞRA
Osmanlı devrinde, tahtta bulunan padişahın adına çekilen "tuğra", padişahla birlikte babasının adını ve daima muzaffer olmasını dileyen bir duayı ihtiva eden özel bir şekildir. Tuğra bilhassa XVI. asırda tezhipli olarak hazırlanırdı. Tuğrayla padişahlar dışında, tarikat pirlerinin isimleri, yahut bir ayet veya hadis yazıldığı da görülmektedir.
TEZYİNAT
Hattın bezenmesi, tezyinat, süsleme
TİLMİZ
Öğrenci. Hat eğitimi alan kişi.
TUĞRA ÇEKMEK
Tuğra yazmak.
TUĞRAKEŞ
Osmanlı döneminde resmi evraklara tuğra yapan devlet görevlisi, Nişancı vekili. Tuğra istiflemede hünerli hattat.

U-Ü

ÜSTÜBEÇ MÜREKKEBİ
Üstübeç zahmetlice ezildikten sonra arap zamkı mahlulü ile karıştırılarakelde edilir. Bilhassa Mushafların süre başlıklarını, altın zemin üstüne yazmakta kullanılır.
ÜSTÜN
Arapça’da üzerine konulduğu harfin "e" ya da "a" sesi ile okunmasını sağlayan eğimli düz çizgi şeklindeki işaret, hareke. “Fetha” da denir.

Y

YAZI ALTLIĞI
Bakış açısının 90 derece olarak muhafazası ve kağıdın dizde düzgün durabilmesi, eskilerin zır-ı meşk (meşk altı) dedikleri takriben 20*25 cm ebadında kaba kağıtların üst üstte tutturulmasıyla hazırlanan bir altlığın diz üstüne konulmasına bağlıdır.
Z
ZIRNIK MÜREKKEBİ
"Zırnık" adıyla bilinen tabiattaki sodyum ve arsenik sülfürün zahmetlice ezildikten sonra arap zamkı mahlulü ile karıştırılması, sarı renkli bu mürekkebi verir.
ZIR-I MEŞK
Yazı altlığı. Bakış açısının 90 derece olarak muhafazası ve kağıdın dizde düzgün durabilmesi, eskilerin zır-ı meşk (meşk altı) dedikleri takriben 20*25 cm ebadında kaba kağıtların üst üstte tutturulmasıyla hazırlanan bir altlığın diz üstüne konulmasına bağlıdır.
ZÜLFE
Zülüf. Yüze dökülen saç. Saçak. Kakül. Hat ve tezhipte bazı harflerin ve motiflerin ucundaki çengele verilen ad.

Hiç yorum yok: